10 Ocak 2015 Cumartesi

SÜNNİ KARŞI DEVRİMİNDEN KAÇARKEN EMPERYALİZMİN ve ŞİA KARŞI DEVRİMİNİN İPİNE SARILMAK



Sünni karşı devrimcilerin (şeriatçıların) CHARLIE HEBDO dergisine yaptıkları saldırı ile insanların canice katledilmesi ister istemez tartışmaların odağına oturdu.

Aslında bu tartışma bugünün tartışması değil. İlk olarak El-Kaide'nin 11 Eylül saldırıları ile gündemde yerini almıştı, HEBDO saldırısı ile saflaşmanın öznesi oldu.

Tepkiler de ikiye ayrılmış durumda. Bir kısım yapılanı sadece lanetlerken, bir kısım da eden bulur mantığıyla hareket ediyor. Kusura bakılmasın ama bu kargaşaya biraz farklı bir pencereden bakmak yine bize düşüyor. 

Sovyetlerin yıkılışından sonra dünya kapitalist/emperyalistlerin talanına açıldı. Amansız bir paylaşıma ve talana dönüştürdüler. Önlerine geleni kadın çocuk demeden katletmeyi sıradan görür oldular. Süreçte milyonlarca insanı kadın çocuk demeden en vahşi yöntemleri kullanmaktan çekinmeden katlettiler ve hala kendileri veya uşakları vasıtası ile katletmeye devam ediyorlar. Ya herkes bu alçaklara ya da bunların uşaklarının bomba ve katliamlarına boyun eğecek ya da isyan edecek.

Afganistan’la başlayan proje Irak’la devam etti. 

Bu sürece damgasını vuran kavramlardan olan “terörizm” de emperyalistlerin vazgeçilmez malzemelerinden biri oldu. Kim emperyalizm karşıtı ise teröristti (!) Buna göre muamele görecekti. En gelişmiş teknolojisini arkasına alan emperyalistler, “terörist”leri yok ederken, bunların kendisine geri döneceğini belki tahmin etmiyordu. Ve o “terörist”ler 11 Eylül’de sahneye çıktı. 2001’de 11 Eylül, 2002’de Tunus ve Bali, 2003’te Suudi Arabistan, Fas, İstanbul, 2004’de İspanya, Londra ve Şarm El Şeyh’te emperyalizme olan nefret, bomba olarak patladı vs vs vs.

Sovyetler Birliği, 1979 yılında Afganistan’ı işgal etti. 

Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan, Sovyetler’e karşı Afgan ve müslüman ülkelerden topladığı anti-komünist grupları destekledi ve her türlü yardımı sağladı. Usame Bin Ladin, Sovyetler ile çatışmalara girerek, Afganistan’da ki guruplar  arasında sivrilen bir isim oldu. 1990 başlarında ülkesine kahraman olarak döndü. 
Güçlendikçe, ABD ile araları bozuldu. Artık, kendi başına bir güç haline geldi. “Kafir”lere karşı “mümin”lerin sesi iddiasıyla savaş açtı batıya. 

Usame Bin Ladin’in Afganistan’da ABD ile kesişen yolları, ABD’nin Ladin’in başına 5 milyon dolar ödül koymasına kadar vardı.


Bu emperyalist talanda Başta ABD ve Batı olmak üzere yeni statükoda yer alıp Ortadoğu ve Afrika'nın enerji kaynakları ile yeraltı zenginliklerini ve pazarlarını kendi lehlerine sömürmek isteyen Rus oligarkları, emperyalist özentisi İran Din Diktatörlüğü vs vs de ahlaksızlığın ve zulmün bir tarafı olmaktan çekinmediler. 

Buradan başlayan maceranın sonunda kim ne derse desin, şeriatçı tayfa şu anda belirli bir hareketin ve mücadelenin önderidir. Geldiğimiz aşamada emperyalistlerin kendi adamı, emperyalizme karşı en büyük hareketlerden birini örgütlemiş oldu.
Daha doğrusu, emperyalistlerin dizginsizce katliamlarına bir biçimde tepki vermek isteyen insanlar, yanıbaşlarında en kestirme yol olan şeriatçıları buluyorlar ve El-Kaide IŞID vs gibi şeriatçı yapılar giderek bir örgütten çok bir tür üst çatı haline dönüşüyor. Sosyalistlerin, komünistlerin örgütleyemediği öfkeyi, şeriatçılar bünyesinde topluyor. 

Bu noktada, başta ABD olmak üzere tüm emperyalistlerin bu durumdan memnun olduğunu söyleyebiliriz. 

Her durumda şeriatçıların öne çıkarılması emperyalistlerin orta ve uzun vadeli çıkarları açısından en az riskli olan seçenektir. Emperyalistler yürüttükleri kanlı yeniden paylaşım mücadelesi ve bunun en vahşi alanı olan yerlerde geniş emekçi kesimlerin direniş eğilimlerinin gelişeceğini elbette bilmektedirler. Bu direniş eğilimlerinin kapitalist sistemle bir sorunu olmayan, ayrıca evrensel bir dile ve kurtuluş projesine sahip bulunmayan, “ilkel müslümanlar” söylemini ve “medeniyetler çatışması” hikayesini en fanatik dinci tarzda işlemeyi mümkün kılan islamcı örgütlere kanalize olması onların işini kolaylaştırmaktadır. Her durumda şeriatçılar ve uzantıları öne çıkarılarak, militan halk dinamiklerine adeta bir adres de gösterilmektedir. Günümüzde Irak ve Suriye'de bu daha somut yaşanıyor. Irak ve Suriye'de işgal karşıtı direnişin bir bileşeni olan şeriat uzantısı örgüt veya örgütler bizzat emperyalistler ve onların uşakları tarafından tek rakip haline getirilerek adeta direnişin tek unsuru gibi lanse edilmeye ve böylece direniş şeriatçılarla özdeşleştirilmeye, bu yoldan direnişe dönük enternasyonal dayanışmanın önü kesilmeye, savaşı gerekçelendirmede sağlam bir dinci söylem geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Bu bağlamda Küresel veya yerel cihad hareketleri anti-emperyalist bir hareket değil. Emperyalizmi yıkıp, yerine daha adil bir sistem isteyen örgütler hiç değil. Belki, bu niyetle bu harekete katılanlar olabilir. Bu bir şeyi değiştirmez. Ortada emperyalizme karşı biriken bir öfke var ve tek gerçek ise; karşı devrimcilerin değil bizim o insanlara ulaşmamızın gerektiğidir.

Yapılan istatistikler, Amerika’nın Irak’ı işgal ettiğinden bu yana intihar saldırısı eylemlerinde çok büyük bir artışın olduğu yönünde. Gün geçmiyor ki, bomba yüklü bir araç, beline bombaları bağlayan bir eylemci bir hedefe yönelmesin. Bu eylem tarzı, Irak’ın sınırlarını da aşarak büyüyor. Ortadoğu’da özellikle şeriatçı hareketler arasında tipik hale gelen bu eylem tarzı artık sadece bölgeyle sınırlı kalmıyor, giderek batı coğrafyasına taşınıyor. Metropol kentleri hedef seçen bombalar, ortaya vahşet görüntüleri çıkarıyor.

Diğer taraftan ise, yıllardır, emperyalistlerin bu katliamlardan kat kat fazlasını yaptığı ve bunlara karşı insanların seyirci kaldığı gerçeğini tüm dünyaya gösteriyor. Çocuk, genç, yaşlı demeden, bombalara hedef olmasından başka bir suçu olmayan insanların nasıl hayata veda ettiklerini de gösteriyor aynı zamanda. Elbette, şeriatçı eylemlerinin tarzı da hiçbir toplumsal kaygı taşımamaktadır. El-Kaide vb. gibi örgütler için önemli olan sadece elde edeceği sonuçtur. Ki bu noktada ki somut hedefi de dehşet yaratmaktır. Şimdiye kadar yapılan eylemlerde temel kıstas bu olmuştur. Yüzlerce insan bu tarz eylemlerde ölmüştür. Her ne kadar HEBDO'ya yapılan saldırı farklı bir tarzda bile olsa görünen o ki insanlar ölmeye devam edecek.

Bu eylemlerin arkasından topluca dökülen timsah gözyaşları da artık, emperyalist politikanın vazgeçilmezlerinden olmuştur. Bir anda hepsinin insan oldukları, acıma hissinin hâlâ varolduğu akıllarına gelir. Birkaç saniye sonra da unutulur (!) Çünkü, insani değer yerini, kâr oranlarına bırakmıştır. Kapitalist, düşünce, kapitalist hissiyat bu oranlardan bağımsız düşünemez, hareket edemez. Zaten hemen akabinde intikam yeminleri içilir, bombalamak için yeni hedefler aranır. Bu şunu açıkça gösterir ki, emperyalist bombalamaları birer sonuçtur. Birikmiş öfkenin dışa vurumudur. Kısasa kısastır. Irak ve Suriye'de binlerce insanı katleder, pazar yerlerini bombalar, yaraladığı insanı dünyanın gözü önünde kurşuna dizer, taş üstünde taş bırakmaz, bir ülkeyi yıkar sonra da bir kenara geçip, ben özgürlük götürüyorum dersen kimse bu pişkinliğe, bu yalana inanmaz ve sessiz duramaz. 

Pazar yerlerini santralleri, ekmek frınlarının önünde kuyrukta bekleyen insanları, sivil yerleşimleri akıllı bombalarıyla, roketleriyle yerle bir eden aşağılık emperyalistler ve uşakları mızrağın ucu kendi ülkelerine döndüğünde “terör” yalanına başvuruyor. 

Aslında açık bir ırkçı, dinci söylemin en vahşi görünümü bu. El-Kaide gibi kendi ürünleri olan örgütleri vahşi dinciler olarak suçlayanların asıl kendileri misliyle vahşi ve ırkçı, dinci bir söyleme ve pratiğe sahiptirler. Arapları ve tabii ki ezilen halkların tümünü aptal ve ilkel gösteren, islamı sürekli aşağılayanlar ve bu temelde ayrımcılık yapanlar kendileridir. Rüzgar ekiyorlar sürekli ve fırtına biçiyorlar. Bu saldırılar ezilenlerin öfkesinin kör yönünü ifade ediyor. Haklı ve meşru bir nesnel zemine dayanıyor. Ancak doğru hedeflere yönelmiyor, doğru yöntemlere yaslanmıyor.


Burada ikili bir görevle karşı karşıyayız. Ne haklı zemine dayanması nedeniyle bu eylemlerin sivillleri vurmasını onaylayacağız ne de sivilleri vuruyor diye, “terör” söylemine kendimizi kaptıracağız. Biz terörün kaynağının kapitalist sistem ve barbar emperyalistler olduğunu biliyoruz. Biz çarenin ezilenlerin öfkesini onları insanlığın daha yüksek bir düzeyine ulaştıracak devrimci savaş olarak ifade ettiğimiz ölçüde sorunun çözülebileceğini biliyoruz. Bunun için de sosyalizm perspektifi taşımayan, hiçbir yapılanma insanlığın kurtuluşu olamayacaktır. Şu bilinmelidir ki, bu barbarlık karşısında, tek alternatif, insanlığın kendi eliyle kuracağı sosyalist toplumdur. Gerisi, emperyalist yalancıların ve onların uşaklarının insanları aptal yerine koymasından başka bir şey değildir. 

CHARLIE HEBDO saldırısının en önemli özelliklerinden birisi Avrupa'da faşist güçler tarafından ırkçı/anti-islamcılığın tırmandırılma çabalarına denk gelmiş olmasıdır. Bu ırkçı/anti-islamcı tırmanışın kökleri kapitalist/emperyalist krizin geldiği noktada ki işsizlik sorununda gizlidir ve sınıfsaldır. Irkçı/anti-islamcı hareketin tırmandırılmaya çalışılmasının temel nedeni kapitalist/emperyalist krizin sınıfsal çelişkilerini gözden saklama çabasıdır. 

İşte bu bağlamda kapitalist/emperyalist ahlaksızlık gerçeğini görmezden gelip bizlere sıtma olarak gösterilen cihat hareketine karşı ölümümüz olan herhangi bir türden emperyalizmin uşaklığına razı olmayacağız. 

Olanların hepsinin kapitalist/emperyalist ahlaksızlığın türevleri ile  çıkar savaşları ve sınıf çelişkilerinin sonuçları olduğunun farkındayız. Bu nedenle emperyalistlerin işini kolaylaştıracak şekilde onlarla aynı ağızdan konuşmayacağız, yazmayacağız, davranmayacağız. 

Estirilen bu yalan rüzgarı sonucunda gerekçesi ne olursa olsun şuursuzlaşıp Rus oligarklarının ve  İran din diktatörlüğünün uşağı şia karşı devrimcisi Hizbullah ile kol kola girecek kadar insanlık ve halk düşmanına dönüşmeyeceğiz. 

Veya her hangi bir emperyalistin kolu kanadı altına girmek için kırk takla atmayacağız. 

Halkların ve insanların hiç bir değerini ve tercihini aşağılamayacağız. İnancı mezhebi kişisel tercihi ne olursa olsun insanlara karşı NEFRET SUÇU işlemeyeceğiz.  

Sınıf bilinçli sosyalist devrimciler olarak tarihin hiç momentinde ahlaksızlıkla yan yana olmadık . OLMAYACAĞIZ.